Söylenecek çok şey var hakkında ve ben fesuphanallah deyip içine atanlardan olmayacağım. Bu konu öyle sümen altı edilecek bir konu değil. ”Camide içki içtiler” iddiası ve bu iddia, gerçekleri araştırıp öğrenene kadar beni direnişten soğutan, bana ”Allah’ım ben kimlere destek oldum” dedirten söylemlerdi. Önce camide içki yalanı ortaya çıktı şimdi de bu. Beni dehşete düşürdü ve ağzım açık izledim görüntüleri çünkü o yandaş gazetelerde yazdığı kadar olmasa da, abartılmış olduğunun farkında olsam da kadına gerçekten bir saldırı olduğuna inanmıştım. Çünkü küçücük bebeği olan bir kadın, onurlu bir kadın böyle bir yalan söylemez. Çünkü içinde cinsel saldırı iddiası da olan bir olayda elbette kadının beyanı esas alınır. Çünkü biliyordum ki bir başbakan halkına göz göre göre böylesine istismarcı, tahrik edici bir yalan söylemez. Bu ülkenin yarısı için başörtüye özgürlük getirmiş büyük bir lider, böyle bir iftira atar mı ülkesinin diğer yarısının gençlerine?
Habere göre aylardır olayı soruşturan emniyet, baz istasyonlarından aldığı sinyallerle o zaman zarfında orada bulunanları ifadeye çağıracak ve teşhis için kadına gösterecek kadar hassas davranmış. Resmen didik didik etmiş halka gösterebilecekleri bir kanıt bulmak için. Bir tarafta iddiayı ispatlamak, başbakanı haklı çıkarmak için uğraşan emniyet, diğer taraftan sivillerin döverek öldürdüğü Ali İsmail’in görüntülerini silen emniyet. Gerçekleri örten, yalanları ise doğrulamaya çalışan adalet sistemimiz… Düşündükçe içim ürperiyor. Kanım donuyor…
Ne bu hayali karakterlerle dolu, insan beynini zorlayacak güçlükte iddiaları ortaya atan kadın, ne ülkesini iç karışıklığa sürükleyecek, halkını birbirine düşürecek bir yalan söyleyecek kadar gözü dönmüş Başbakan, ne de iktidarın tetikçiliğini üstlenen, Gezi eylemine katılanlara karşı nefret oluşturmaya çabalayan yazarları, gazetecileri tarih affetmeyecek… Sadece tarih mi? Bakalım başka kimler, neler affetmeyecek sizi;
HUKUK
Tasfiye ede ede emriniz altına aldığınız hakimler, savcılar ve kolluk kuvvetleri, müdahale etmekten çekinmediğiniz yargı organları sizden taraf gözükse de bu geçici bir durumdur. Adalet elbet sağlanacak ve bu millet er geç hesap soracaktır.
“Suç uydurma; madde 271. – (1) işlenmediğini bildiği bir suçu, yetkili makamlara işlenmiş gibi ihbar eden ya da işlenmeyen bir suçun delil veya emarelerini soruşturma yapılmasını sağlayacak biçimde uyduran kimseye üç yıla kadar hapis cezası verilir.”
”Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik veya Aşağılama; madde 216. – (1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
BAŞÖRTÜLÜ KADINLAR
Zamanında ikna odaları kurduran zihniyet bile böyle zarar vermemişti başörtüsüne. Bu yalanları atarken hiç düşünmediniz mi ”başörtülü bacılarımın” güvenilirliği zedelenir diye. Hiç aklınızdan geçmedi mi gerçekten böyle bir olay (fantezi ve hayali kısımları hariç) olursa mağdur kadına kimse inanmayacak, şüpheyle yaklaşacak diye? Ülkemizin en büyük sorunlarından cinsel istismar, aile içi şiddet, tecavüz olaylarında kızlarımız, kadınlarımız zaten ”sana kimse inanmaz” ”senin namusun lekelenir” gibi korkutmalarla susturulurken, en yakınına bile anlatmaya cesaret bulamazken böyle bir yalanın o mağdurların beyanlarını, konuşma cesaretlerini ne derece tehlikeye attığını idrak edemediniz mi? Şahsen ben başörtüm üzerinden böyle kirli tezgahlar kurduğunuz, siyasetinize alet ettiğiniz için hakkımı helal etmiyorum. Bundan böyle başına gelen olaya insanları inandıramayan hiç bir kadın da helal etmeyecektir.
İSTİSMARA VE ŞİDDETE UĞRAYAN KADINLAR
Ortaya çıkarılan görüntülere rağmen hala ”kadının beyanı esastır, ben onun iddialarına inanırım” diyenler var. Sormak istiyorum gözaltına alınırken tacize ve şiddete uğrayan veya karakolda çıplak aramaya maruz kalan kadınlarımıza neden ses çıkarmadınız? Onların beyanları neden esas alınmadı? Ben başka bir bakış açısıyla tekrar sormak istiyorum; toplumu derinden etkileyen, politik boyutu da olan böyle bir olayda halka ciddi kanıtlar sunmanız gerekmez miydi? Başbakan’ın sözlerini hatırlatıyorum: ”Müddei iddiasını ispatla yükümlüdür.”
YALANA DAHİL EDİLEN MİNİK BEBEK
Zehra Develioğlu eğer psikolojik bir hasta değilse ben gerçekten merak ediyorum büyüyünce o çocuğun yüzüne nasıl bakacak? Başbakanını, millet vekilini, bakanını, gazetecisini yalanına dahil edip (veya bu kişilerin yalanına dahil olup) hiç utanıp sıkılmadan halka yalan söyleyebilen, onlarca gencin yaralanmasına hatta 6 kişinin ölmesine sebebiyet verecek açıklamalar yapan bir annenin çocuğu olarak anılmak büyük bir utanç sebebi…
GEZİ’DE ŞİDDET GÖRENLER VE HAYATINI KAYBEDENLER
Görüntülerin yayımlanmasından sonra Zehra Develioğlu’nun avukatı basın açıklaması yapmış; kadın ve bebeğinin darp edildiğine dair rapor varmış.
Ben vicdanlarınızı bir an olsun Gezi direnişi için dinlemenizi rica ediyorum. İnsanlar orada hunharca dövüldüler. Kolu, bacağı, kafası kırıldı insanların, gencecik insanlar kör oldu. Aralarında üniversite öğrencisi de var temizlik görevlisi de.
Onlarca polisin oturma eylemi yapan gençlerin üzerine çullanıp yaka paça gözaltına alındıklarına şahit oldum ben. Onların da darp raporu var. Ama adil ve tarafsız bir soruşturma yürütecek hukuk yok!
Döverek öldürülen Ali İsmail’i ateist diye, korkak bir polis kurşununa kurban giden Ethem’i örgüt üyesi diye insanların vicdan muhasebesi yapmasına izin vermediniz ama saldırıya uğrayan kadının başörtülü olması üzerinden mağduriyet yaratmaya çalıştınız. Oysa o kadına üzülmemiz için, faillerine tepki göstermemiz için başörtülü olmasına gerek yoktu. Hor gördüğünüz, tümünü terörist, vandal diye yaftaladığınız gençler emin olun sizden çok daha duyarlıdır kadına şiddete, etnik kökene ve dine yönelik saldırılara.